21 Ekim 2018 Pazar

Köy peyniri,lor,hellim yapımı


                             KÖY PEYNİRİ

             Kırk yıl düşünsem peynir yapacağımız aklıma gelmezdi. Katkılı ürünleri özellikle çocuklara yedirmenin verdiği rahatsızlık ,paketli peynir yemeyin diye bağıran Canan Karatay'ın da etkisiyle'Neden evde yapmıyoruz?' sorusu kafamızı kurcalamaya başladı:).Çevremizde yapanların olduğunu da duyunca 'Hadi' dedik, başlayalım.
İlk denemeden çok bir şey beklemiyordum açıkcası ama harika oldu.Yapım aşamalarını da sizlerle paylaşmak istedim. Bu tarifle yaptığımız peynirler bize 2 gün ancak yetti.Sanırım biraz fazla abarttık lezzetli olunca:) Eğer içinizden benim tarifimi uygulayıp yapan olursa lütfen fotoğrafını atın,blogumda yayınlayayım.

         Bu iş için gerekli malzemeler:

4 kilo çiğ süt
1 tatlı kaşığından birazcık az Peynir mayası(Eczanelerde satılıyor)
Yarım çay bardağı yoğurt
%5 tuzluluk oranına sahip yarım litre su
Mutfak derecesi
Tülbent

Yapım Aşaması:

Öncelikle sütü bir tencereye alıp evde pastorize ediyoruz.Yani 75C Ye kadar ısıtıp,su dolu soğuk lavobonun içine tencereyi yerleştirip 41 dereceye kadar soğutuyoruz.
Pastorizasyonun temel mantığı ani ısıtıp ani soğutmak olduğundan yüksek ısı vererek ısıtıp , soğuturken arada suyu değiştirerek süreci hızlandırmalıyız.Bu işlemi yaparken derecemiz sütün içinde kalacak. 41 dereceye ulaştığında yoğurdu ekliyoruz ve 37C'ye kadar soğutmaya devam ediyoruz. 37 C olduğunda peynir mayasını ekliyoruz. Mayayı da yoğurdu da tahta kaşık kullanarak aynı yönde güzelce karıştırıyoruz. Mayalandıktan sonra üzerini örtüp 1 saat bekliyoruz.Bazen 1,5 saati de bulabiliyor.Siz kapağı açıp elinizi haifçe değdirin.Peynir tabakasını hissettiğinizde olmuş demektir.


Biz pastorizasyon işlemini benmari usulü yaptık.Alttaki tencereye de su koyup sütü ısıttık.İsterseniz direk tencereyle ısıtabilirsiniz.





Peynir mayasının miktarını çekmeye çalıştım ama renksiz olduğundan pek belli olmamış.
Mayalanma işlemi olduktan sonra uzun bir bıçakla dilim dilim kesiyoruz.2 şer cm aralığında... 10dk. bekliyoruz.

Bekledikten sonra süzgeç şeklindeki kaşıkla(kepçemi her neyse:) ) peynir dilimlerini alıp tülbente koyup,uygun bir yere asıp suyunu salmasını bekliyoruz.


20 dakika kadar suyunu  saldıktan sonra aşağıdaki resimdeki gibi yukarısına ağırlık koyarak 1 saat bekletiyoruz.Ağırlığın ağır olması önemli:)

Bu biraz acemice oldu ama ben mantığını anlatayım siz evdeki malzemelerinizle kendinize göre bir düzenek hazırlayın.
Şimdi peyniri koyduğumuz kabın altında delikler olacak.Biz bu lastik kabın peynir koyduğumuz kısmının altını deldik.Ağırlık uygulanacağı için suyunu salması gerekiyor..Aslında tencerenin içindeki süzgeçin içine de konabilirdi ama uygun kapak bulup kapatamadığımız için önce plastik kaplarla deneyelim dedik.

 1 saat sonra Köy peynirimiz hazır:) Kalıptan çıkmış hali...

Saklama kabına peynirleri koyduktan sonra üzerine hazırlamış olduğunuz %5 lik tuzlu suyu ekliyoruz,1 gece dolapta bekletip afiyetle yiyoruz.Eğer tuzlu olduysa yemeden önce suda bekletin.


HELLİM PEYNİRİ

Hellim peyniri için gerekli malzemeler yoğurt hariç(Hellim peynirine yoğurt eklemiyoruz) aynı.Sadece pastorizasyon süreci farklı...

  • Sütü 37C'ye getirip direk peynir mayasını ekliyoruz.
  • Üzeri kapalı olacak şekilde 1 saat mayalamaya bırakıyoruz.
  • Sonra peyniri kesiyoruz.(2cm olacak şekilde)
  • 20 dakika kesilmiş şekilde bekletiyoruz.Peynir altı suyunun bir miktar yüzeye çıktığını gözlemleyeceksiniz.
  • Peyniri tülbente alıp,bir yere asıp 20 dakika dakika boyunca suyunun süzülmesini bekliyoruz.
  • Bu peynir tülbentle kalacak şekilde altı delikli bir kabın içine konularak,üzerine pres uygulanacak.Yani ağırlıkla 3 saat boyunca baskılıyoruz.
  • 3 saatin sonunda tülbentten çıkartıp hellimi istediğimiz şekilde kesip bir kenarda bekletiyoruz.
  • Şimdi pastorizasyon aşamasına hazırız:)
  • Peynir altı suyunu 87C ye kadar ısıtıyoruz.Kestiğimiz hellimleri yavaş yavaş tencerenin içerisine atıyoruz.Çünkü derecenin bir anda düşmesini istemiyoruz.
  • 15-20 dakika içerisinde hellimlerin iyice yüzeye çıktığını göreceğiz.Bu aşamada delikli bir süzgeç vasıtasıyla peynirleri teker teker tezgahın üzerine aşağıdaki gibi alıp 5 dakika dinlendiriyoruz.

Suyusu saldıktan sonra hazırladığımız %5 lik tuzlu suyun içerisine bırakıyoruz.
AFİYET OLSUN

LOR PEYNİRİ
Yapımı en kolay peynir lor peyniridir. Aşamaları aşağıdaki gibidir.


  • Sütümüzü bir taşım kaynatıyoruz.(2 litre süt)
  • Kaynar kaynamaz içerisine yarım çay bardağı sıkılmış limon,yarım çay bardağı yoğurt ekleyip karıştırıyoruz.
  • Ocağımızın altını iyice kısıyoruz ve birkaç saniye sonra kapatıyoruz.
  • Bu sırada sütün kesildiğiini ve topak topak olduğunu gözlüyoruz.
  • Yarım saat kadar üstü kapalı tencerede bekletiyoruz.
  • Daha önce yaptığımız süzme işlemi gibi tülbente koyup 20 dakika boyunca süzdürüyoruz.
  • Sonrasında tülbentin üzerüne ağırlık koyarak 15 dakika bekletiyoruz.
  • Ve lor peynirimiz hazır. Afiyet olsun






19 Mart 2017 Pazar

Bang bang


           Bang Bang (My Baby Shot Me Down) ABD'li şarkıcı-besteci Sonny Bono'nun bestelediği ve sözlerini yazdığı pop tarzında bir şarkının adıdır. Şarkıyı ilk kez 1966 yılında Cher seslendirmiş, Parça ABD'li şarkıcı Cher'in ikinci stüdyo albümü olan "The Sonny Side of Cher" de yer almıştır. Cher ve Sonny bundan 3 yıl sonra evlenecekler ve 7 yıl evli kalacaklardır.

         Müzik trendlerinden en belirgini, genç sanatçıların eski rock parçalarını Amerikan Song book  yani Amerika klasiklerinden seçerek seslendirmesidir. .Bunun ilk örneklerinden biri Michael Bublé'ın "Can't Buy Me Love" isimli şarkısıdır.Ted Nugent'ın "Cat Scratch Fever" ı ise türe mütavazi bi katkı sağlamıştır. Birçok türde yapılan bu çalışmalar her zaman rock hayranlarının hoşuna gitmez.John Pizzarelli'nin ilk caz  albumü( Beatles şarkılarından oluşan)  "Abbey Roadkill" ismiyle piyasaya sürülmüş ve bu anlamda hatırlanan ilk albümlerden biridir.

         Bütün bunların dışında Frank Sinatra ilklerdendir denilebilir.1966 'da Cher 'in kıpır kıpır ritimleriyle seslendirdiği Şarkı 'bang bang' 15 yıl sonra değiştirilerek ,Sinatra'nın darkest concept albümü olmuştur. Not:Sözlerde ki 'He' olan kısımlar 'she ' olarak değiştirilmiştir.

          İlk olarak, Sonny Bono bu şarkıyı,arka bahçelerinde oynayan çocukların aşkını anlatarak ,Cher'e vermiştir.

I was five and you were six
We rode on horses made of sticks
You wore black, I wore white
You would always win the fight
Bang bang!
You shot me down...
They grow up, and marry. And then one day he's gone:
He didn't even say goodbye
He didn't take the time to lie
Bang Bang!
He shot me down...

Ve bu yüzden çocukluk oyunlarının en büyük acısı şimdi gerçek ve kalıcı. Çocukluğumda ateş etmeyi oynuyorlardı, ama şimdi büyümüşlerdi ve onu mecazi bir şekilde kalpten vuruyordu. 60'ların pop temposunda bile basit ama etkiliydi ve diğer öykü şarkılarını ortaya çıkarttı."Half-Breed", "Gypsies, Tramps And Thieves" ....Fakat Bang Bang ile Cher Amerikan listelerinde 2.sıraya,İngiltere Listelerinde ise 3.sıraya kadar yükselecekti. Müzik eleştirmeni Tim Sendra'nın yorumu ise şöyle olacaktır:

             Bono'nun roman tadında yazdığı tek parça Bang Bang'dir. Böyle dramatik bir şarkıyı Cher,rüyasında,ruhsuz bir şarkı gibi, tıngırtadabilirdi. (mırıldanabilir).Not:'The only track that has any real zest is the Bono-written novelty 'Bang Bang (My Baby Shot Me Down),' the kind of dramatic song Cher could knock out in her sleep but also a song with no real heart.' çevirisi için çok düşündüm....Sanırım Cher i beğenmemiş:))))

Demiş ve şarkı Nancy Sinatra ile ruh bulmuştur. Sinatra kıpır kıpır olan bu şarkıyı ,Billy Strange'ın tremolo gitarıyla yavaşlatmış ve kaydetmişti.Billy bu durum için ' Düzenleme diye bişey yok,içimden geldiği gibi,bazı yerleri uygun gördüğüm şekilde değiştirdim ve sonuç tamda Nancy'nin istediği şekilde oldu,müzik aletlerinin fazla olması da iyi bir durum olmazdı' demiş ve yıllarca aklımızda kalan melodiyi elde etmişlerdir.

      Nancy bu şarkı için : İçindeki şiir benimle konuştu.Cher ile 'bang Bang' vurgusunu hissettiniz ,benimle ise hikayeyi

   diyerek,söylemiş olduğu şarkının ruhunu nasıl verdiğini belirtmiştir.



    Sonuç olarak Cher hit olmuş ama Nancy şarkıyı sürdürmüştür.Yani aklımızda kalan isim o yıllardan sonra Nancy olmuştur.Yaklaşık 40 yıl sonra Tarantino'nun Kill Billvolume1'iyle birlikte şarkı tekrar gündeme gelmiş ve konuşulmaya başlanmıştır. 'Nancy bir şarkıyı değişik bir biçimde kopyaladı (kitsch)ve gerçek yaptı'...Denilecektir..........Neden bu versiyon? sorusunun cevabı ise ,Tarantino'nun şarkının Nancy versiyonunu çok sevdiği ve hakkını 
vermek istediği yönündedir...




         Yıllar sonra , Vincent Falcone(piyanist şefi) 'Frank Sinatra , aranjör lou ile birlikte bir son albüm yapmak istedi" dedi. Frank  ve Jenkins  albumü basit tutmaya karar verdiler.Tam bir salon albümü olmasını istediler. Sinatra'nın çevrelerindeki yazarlar çoğunlukla yeni materyaldi ama listeye ilk önce yaklaşık on yıl önce denedikleri şarkıyı "Bang Bang" ekledi.

        Album super-dark album olarak adlandırıldı. She shot me down radyolarda defalarca çaldı.Dinleyiciler çok kasvetli olmasından dolayı şikayet etti.Şarkı için Cher'den çok uzağız,Sonny Bono şarkıyı o zamanın rock popu tarzında yapmıştı,yapımcımız ikinci yarısını, Frankenstein'ın Gelini için düğün yürüyüşü gibi harika bir orkestra feryadıyla kapattı...ve bunun iyi sonuçlar doğurmayacağı da söylenmişti.



1998'de, Sonny Bono ,kayak kazasından ölmeden birkaç hafta önce Frank Sinatra için 'Gerçekten ilk rock yıldızıydı" dedi. 

Sonny Bono'nun en iyi şarkısının o korkunç halinden sonra bile, genç adam neden Sinatra'nın diğer şarkıcılardan daha uzun sürdüğü ve zenginleştiği hakkında hiçbir fikrinin olmadığını söyler. Eğer kadınların ilgisinden dolayıysa,Frank,"Bang Bang" i bir salon tonu haline dönüştürmek için zamanını boşa harcamış olmalıydı,diye düşünür.ona göre Farnk'in amacı, Rock'n'roll dönemini kendi şartlarıyla yerine getirme yönündeki son girişimini kanıtlamaktı. ...der...She Shot Me Down,  Reprise Records için yaptığı son LP'ti. Son konsept albümüydü ve başarılı bir albüm değildi.
             Son olarak, She shot me down,  Sinatra'nın kariyerinini, ciddi bir albüm sanatçısı olarak belirlediği söylenebilir .....


27 Temmuz 2016 Çarşamba

Antep Kalesine Doğru Çıkarken



                  Bu seneki hikayemiz Antalya Çıralı'dan başlıyor ancak çocuklara söz verdiğim için bugün sadece onlar için yazıp,fotoğraflarını paylaşacağım....


                 Antep'de ikinci günümüzdü... Meşhur tatlıcı Koçak bugün de kapalıydı...İmam Çağdaş'da aynen öyle... Yani sonuçta aç kalmadık tabii ama odaklandığımız restoranlar kapalıydı....Fıstık mıstık falan almış,kaleye doğru yürürken bir gurup çocuk bana bakınca 'isterseniz sizi de çekebilirim' demiş,tuhaf bir mutluluk duymuştum......Teklifim çok hoşlarına gitti...Başladık çekimlere....Ayrılırken blogumun adresini verdim...İsteseniz oradan bakabilirsiniz dedim...Ve ayrıldım... Kısa süreli çekimimiz ve sohbetimiz olmasına rağmen ben onları çok sevdim... Gözlerindeki mutluluğu hissettim....İnşallah yazdığı peçeteleri kaybetmemişlerdir...Biraz geciktim , biliyorum....Elim gitmedi yazmaya....Bu aralar daha bi sulu göz oldum....Anlamıyorum...Pes diyorum...Aslında içimden daha farklı şeyler de söylüyorum...Nedir derdiniz yaa....Üfff...Yazsam sayfalar alır...Tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum:(İlerleyen yayınlarda detaylara gireceğim elbet...Şimdilik Antep'deki kuzucuklara kocaman sevgilerimi yolluyorum....Bir de Nazım'dan bir şiir...


BULUTLAR ADAM ÖLDÜRMESİN 
  


Analardır adam eden adamı 

aydınlıklardır önümüzde gider. 
Sizi de bir ana doğurmadı mı? 
Analara kıymayın efendiler. 
          Bulutlar adam öldürmesin.



Koşuyor altı yaşında bir oğlan, 

uçurtması geçiyor ağaçlardan, 
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman. 
Çocuklara kıymayın efendiler. 
          Bulutlar adam öldürmesin.



Gelinler aynada saçını tarar, 

aynanın içinde birini arar. 
Elbet böyle sizi de aradılar. 
Gelinlere kıymayın efendiler. 
          Bulutlar adam öldürmesin.



İhtiyarlıkta aklına insanın, 

tatlı anıları gelmeli yalnız. 
Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın, 
efendiler, siz de ihtiyarsınız. 
          Bulutlar adam öldürmesin. 






















11 Haziran 2016 Cumartesi

Bu Sene Kayak Yapmaya Doyamadık:)))



             '  Üfff kayak için harika bir yıldı ' demeyi çok isterdim :))) Ama diyemiyorum...İki defa şansımızı denedik...İkisinde de kayamadan döndük...Şimdi ilk Bursa maceramızla başlayayım...


                İyi derecede kaymayı bilen arkadaşlarla Bursa'da buluşmaya karar verdik..Onlar İstanbul'dan geleceklerdi...Biz bir gün önceden gittik...Duru gene hasta olduğu için iptal ettirmeye çalıştım ama ailenin diğer üyeleride, otelde bu durumu istemedi..Mecburen onu babaannesiyle bırakmak zorunda kaldık..Neyse işte yerleştik falan...sonrasında akşam yemek için dışarı çıkalım dedik...Vayy arkadaş navigasyon bu kadar mı yanlış gösterir..Abartmıyorum bir saatten fazla yer aradık...Neyse işte zaten yorgunduk bir balıkçı bulduk..Yemeğimizi yedik...Hesap geldiğinde 18 lira kızarmış ekmeğe para verdiğimizi görünce şaşırarak ve kızarak otele döndük...:))) Sabah erkenden kalktık...Hafif hafif kar yağıyordu...Hava öyle güzeldi kii anlatamammm....Teleferikde arkadaşlarla buluştuk ve kişi başı 30 liraya yukarı çıktık..Fiyatı söylüyorum çünki kalabalıksanız arabayla çıkmak hem fiyat olarak hem konfor açısından daha iyi...Herşey güzel başlamıştı ancak yaklaşık 20 dakika sonra ben yukarının hiç de istediğim gibi olmayacağını anladım...Ayaklarım dağa çıkmadan donmaya başladıııııı....Arkadaşlar çift termal çorap giymem gerektiğini söyleyince , iner inmez bir çorap daha aldım kendime ama nasıl rüzgar var karla birlikte anlatamam....Eywah dedimmm...Ben dayanamammm:))) Neyse kişi başı 30 liraya da kayakları kiraladık...Ha birde pisti kullanmak için 90 lira verdik...Artık hesapla yaniii:))) İlk heves çıktık tepeye...Ben tabii tedbirli bir kişilik  olduğumdan,kimse bana çarpmasın ve bende kimseye çarpmıyayım diye yavaş yavaş ve uzaktan başladım kaymaya...Ama işler düşündüğün gibi olmuyor..Adamın biri bağıra bağıra geldi üstümeee..Ben bir köşede , adam bir köşede...Çok üzüldü belli kiii 'kusura bakmayın,acemiyim,kendim bile kalkamıyorum,size yardım edemiyeceğim' Haydaaa bende kayak örtmeni diilim ki yaaa...Acemi-2...Neyse uğraşa uğraşa kalktım ve daha kenarlardan başladım aşağıya inmeye...Adama da birileri yardım etti...İnerken el parmaklarımın üşümeye başladığını hissettim...Acayip üşüdüm yaaa...Benim kız hiç bana mısın demedi...Kaç kere indi çıktı...ama benim için olay bitti...Size iyi kaymalar diyip kendimi bir çorbacıya attımm...15 liraya uyduruk çorba içitm...Demem o ki,yanınıza sıcak su alın,birde poşet çorba... ondan iyidir:)  Walla ben oturdum,başka bir yere geçtim falan...Yani milleti gözlemledim...Ayyy çok sıkıldımmm:))) Saat 4'ü geçerken inelim artık dedik ve bindik teleferiğe...Ben donma tehlikesi geçirdim yemin ederim...Hava çok soğuk ve buz gibi teleferiğin demirleri iyice üşüttü...Allah'tan çift banyo vardı odada da,ben sıcak suyun içinden tam yarımsaat çıkmadım....Anca kendime geldim...:))) Birinci hata hava durumuna bakmadan dağa çıktık...Uludağ'ın telefon uygulaması bile var..Bütün pistler canlı olarak gösteriliyor...Ona göre giyineceksin...Ben biraz ince giyinmiştim..Haaa o soğuğa ben ne kadar kalın giyinsem de üşürüm..O ayrı da...:))İnce derken,, aslında baya da iyi giyinmiştim ama...İşte öyle bişeyler...Neyse ertesi gün arabayla çıkmaya karar verdik....O güzel manzaranın tarifi yok elbette...Arkadaşımız bizden önce gitmişti ve o bile kaymanın pek mümkün olmadığını söyleyince çıktığımız gibi indik ve soluğu Mudanya'da aldık...Küçük bir balıkçı da enfes balık ve kalamar yedikten sonra otele döndük...Yapılacak en güzel şey otelin Bursa manzaralı hauzunda vakit geçirmekti...Biraz spa falann...Neyse işte görevliye sorduk nerde buranın spa sı diye...Eşime söylemiş ancak adam biraz tutuk bir kişi olduğu için biz Aslı ile erkekler soyunma odasından geçerek spa'ya girdik...İçeride bir adam vardı..Bana olay pek manıklı gelmediğinden 'çabuk çıkalım buradan çocuğum..Kimse görmesin bizi' diyerek bayan soyunma odasına geçtik..Anladım ki Bayanlar ve Erkekler soyunma odalarından geçiş varmış...Neyse işte kimse görmeden kaçmış olduk ve Spa salonuna girdik...Baktım bir adam uzanıyo...Yabancı belli ki..Sesimi yükselterek 'Excuse me, this room is for ladies...Do you know that' Adam yüzünü çevirdi ve ben o an anladım ki, biraz önce yanlış girdiğimi sandığım yerdeki adam:)))) hahahahaaaa Adam bana'no english' diyince  'ohh beee' dedim ve el işaretiyle 'no problem..go on' dedim   hahahaaa...Meğer aynı yere çıkıyomuşşş..Spa salonunu beğenmedim...En güzel spa Sapanca'da Richmond 'da ...Bilginize...Ama havuz manzarası 10 numara...Müşteri potansiyeli genelde araplar olduğundan, havuzu kullanan da yok...Sanki bize tahsis edilmiş gibiydi..mis miss...Ertesi gün biraz Bursa gezisi yaptıktan sonra yola çıktık..Pazartesileri müzelerin kapalı olduğunu unuttuğumuzdan Hacivat-Karagöz müzesini gezemedik...Neyse çarşıya indik..ben Hacivat-Karagöz kuklası aradım...Yok yok yok...Bir iki tane uyduruk gölge oyunu için hazırlanmış bişeyler var o kadar..Çok kızdım tabii..Salak uzun burunlu pinokyo bile heryerde var da ,bi Hacivatı yapamamışlar...Sonra internette arattım acba var mıdır diye..internette de yok...daha evvel bir kadının röportajını okumuştum..Kukla ustası..Enfes kuklalar yapıyor..Fotografı yolluyosunuz ,size kulanızı yapıp yolluyor..Fiyatlar 800 lira civarında olunca kalsın dedim tabii:))) Ben çektiğim fotografların bir köşesinde kuklamı koyayım istemiştim....70cm civarında ki bi kuklayı da her daim yanımda taşıyamam..Taşırsam kukla,kuklalıktan çıkacak malum...ama özel bir hediye olarak düşünülebilir...Evin bir köşesine as mesela:)) Ne megoloman...Hahahahaaa...
             Bursa hikayesi böyle sevgili okurlar...Gelsin fotolar...Sonrasında da Karkalkaya hüznü....:))























               Geçen sene 14 Şubatta Kartalkaya'da idik...Hava nasıldı biliyo musunuz??? Rüya gibi...Hafiften kar yağıyor ve hava 1 derece civarı...Hiç içeri girmeden akşamı etmiştik...Ama bu gidişimizde yollarda kar bile yoktu..Ağaçlar yeşil-sarı arası...Kayak anlamında çok verimsizdi.. Geriye çok sevdiğim dostumla beraber geçirdiğimiz hoş saatler , her zaman gittiğimiz butik otelde yaptığımız leziz kahvaltı ve umduğunu  Kartalkaya'da da bulamayan ekibin kendini Gölcük'te tüm soğuğa ragmen mangal yapması ile biten hikayenin is kokuluhatıraları kaldı:)))