19 Ağustos 2015 Çarşamba

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

         Kötü bir gün geçiriyoruz millet olarak. Yüreğimiz yanıyor, içimiz sızlıyor. En kötüsü de, yıllardır anlaşamamazlıktan kaybettiğimiz gencecik beyinler ve geride bıraktıklarının yaşadıkları... Şehitlerimiz için Allah rahmet eylesin diyor ve duruş olarak ;bu süreçte , en samimi ve dengeli gördüğüm yazar Ahmet Ümit ve yazılarından bahsetmeyi uygun buluyorum.

      Ahmet Ümit'in hemen hemen bütün kitaplarını okuduğumu ve sıkı bir twitter takipçisi olduğumu da söylemeden edemeyeceğim. röportajlarını keyifle okuduğum yazarın bir iki  konu dışında kendisine tamamen katıldığımı da vurgulamak  isterim. 

    { Ahmet Ümit, 1960 yılında Gaziantep'te doğdu. 1983'te Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü'nü bitirdi. 1985–1986 yıllarında Moskova Sosyal Bilimler Akademisi'nde eğitim gördü.}

        Ahmet Ümit halkin icinden biri oldu. Düşünce tarzını benimsemeyen insanların bile saygı duyduğu Beyoğlunun Abisi, neden aydınların toplumdan uzaklaştığını bakın şöyle anlatmış: 
      - Bence aydınlar toplumdan uzak ama toplum aydınlara ne kadar yakın tartışılır. Kaç kitap okunuyor? 70 milyonluk ülkede bir hanımın kitabı 500 bin sattı kadın havalara uçtu. Yani halkın umurunda değil. Kitap okunmuyor. Halk da aydınlardan kopuk yaşıyor. Aydınlar, insanlar faydalansın diye neler yaptı ama halk bunu görmezden geldi. Ama şöyle ki; aydın denen kişi toplumun sorunlarından bağımsız değildir. Aydının, bir şeyler üreten, toplumun dili olabilen kişi olması gerekir. Toplumdan uzak, sırça köşkte oturan biri olmamalı aydın. Öte yandan bir tarafta da halkımıza bakmak gerekir. Halkımız da biraz çaba harcamalı. Toplum aydından uzak olmamalı. Tüm sorumluluğu aydınlarımıza yüklememek gerekir.
 
        Barış isteyen ve bu süreçte attığı tweetlerle dikkat çeken  yazarın şu sözleri çok çarpıcı ve takdire şayan geldi bana..

     -  İçimde çok güçlü bir kötü var. Zaten başka türlü cinayeti nasıl yazabilirim ki? Cılız olur. Hem kötülük ne kadar güçlüysa aynı oranda iyilik de oluyor. Eğer içinizde her şey çok iyiyse saf olursunuz. Kötülük yapmak da bir yetenektir. Ama en büyük yetenek, kötülüğe rağmen iyi kalabilmek…”
  
      Ben bu röportajını okuduğumda aklıma yıllar evvel yaşadığım bir olay geldi. Bir kız arkadaşımız kendisine zengin ve romantik bir sevgili bulmuştu. Diğer arkadaşım bir sabah nefes nefese geldi ve ' Özlemmmm kıza bir kamyon gül geldi '  Benim gözler açıldı tabii....İlk  önce yalan ve abartı olduğunu düşünerek kıskançlık duygularımı bastırmaya çalıştım. Ama olmadı... Gerçekler acıydı:) O ara neler düşünmüş olabileceğimi tahmin edersiniz ama teselli , haberi getiren arkadaştan geldi.
      - Niye gereksiz yere üzülüyorsun ki?  Sevgisi abartı olanın nefreti de abartı olur. Nasılsa birgün kavga edecekler ve hep beraber göreceğiz bakalım neler olacak...

      Yani tabii kızı perişan etmesini istemezdim ama merakla beklediğimde doğruydu.. Ben bu tip jestlerin , filmlerde falan olacağını sanıyordum o zamanlar:) Sonuç: Kız adamdan öyle zor kurtuldu ki anlatamam.... 

      Ahmet Ümit Türkiye'ye dair umutlarının tükenmediğini ve elinden geleni yaptığını söyleyerek; arkadaşlarının o zamanlarda kucağında öldüğünü belirtmeden edemiyor ve bütün bunların siyasi bir yönlendirme olduğunu bakın şu sözleriyle açıklıyor..
   -Yaşanmış bir hikâyeden örnek vereyim. Kitabı yazarken konuştuğum Rum arkadaşlarımdan biri anlattı. “Evlerimizi talan edecekler” diye korkuyla bekliyorlarmış. Evlerinin kapıcısı kapıya dikilmiş. Gelenlere “Burada Rum yok, Müslümanlar ve Türkler yaşıyor” diyormuş. Kimse ısrarcı olmamış tabii. Kalabalık dağılınca bakmışlar kapıcı kazma, küreğini alıp alt sokaktaki Rumların evlerini yağmalamaya gitmiş. Yani baktığında komşu yine kıyamıyor. Ama tanımadığımıza karşı hiç affımız yok. Zaten Türkiye’de farklı kültürlerin birbirine düşmesi, birinin diğeri üzerinde terör estirmesi gibi olaylar genelde politik nedenlerle ortaya çıkıyor. Politika ırkçılığa yöneldiğinde bir güruh kalkıyor ve “Ülkemizi bölecekler” diye ortalığı velveleye veriyor. Yoksa halkın içinde durduk yere bir saldırma durumu olmaz. Şu Ermeni, şu Kürt, şu Laz diye kimse komşusunu ayırmaz. Niye ayırsın? O Laz değil ki, mıhlama getiren Fadime Teyze. Şu ırkçılığı, ötekileştirmeyi kültürümüzden bir uzaklaştırabilsek, işler yoluna girecek.

    Geçen yayınımdan doğudan gelen bir arkadaşımdan bahsetmiştim. Kalabalıktık ve tabii ki konumuz gündemdi. Arkadaşımın söylediği sözler de gayet açıklayıcıydı. Devletin yolu suyu götürdüğü fakat adeleti götüremediği için orada yaşayan insanların adaleti sağladıklarını düşündükleri örgüte saygı  duyarak baş tacı yaptıkları... Kendisinin o yörenin halkını çok sevdiğini ve hatta onlarında kendisini çok sevdiğini söylemesiyle herkesin dilinde şu cümle oluştu ' aaa benim de kürt bir arkadaşım var, biz çok iyi anlaşıyoruz, çok iyi bir insandır' Olay budur! Ahmet Ümit gene çok yerinde bir demeç vermiştir. :)

    Ahmet Ümit , benim gözümle anlatmakla bitmez... Hepsini bir yayında harcamak gibi bir niyetim de yok:) Gelecek yayınlarda devam edeceğimi belirterek sevgiyle kalın diyorum... :)
  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder