İnsan okumayınca okumuyo arkadışşşş:)) Çocukken de okumadım ,büyüyünce de....Film çıkınca kızıma 'Aaa bak ne çıkmış' dedimm..'Anne yaa ben onu okuyalı yıllar oluyo..'Sonradan görmelik başka oluyoo tabii...Hahahaaa..Neyse filmden çıkınca sordum'Filmden ne anladın' Cevap 'Görsel efektleri çok iyiydi' Yaş 11....' Bu kadar mı yaa ' 'Uff anne anladım bişeyler işte..':))
Orijinali 1000 sayfa olan,kitapdaki çizimlerin, yazarın kendisine ait ve en çok farklı dile çevirilmiş olan bu eserin Ankara Kent Park'da sergisi vardı...Bütün kitaplarından örnekler getirmişler...Çok cici olmuştu..Küçük prensin ağzı yok ya haniii...Kızım bana döndü 'Ağzı bile yok bunun amma sevdin şu çirkini' :))) Yavrum büyüyünce anlarsın,Ağzının olmaması iyidir iyi::))))
Bu konuyla ilgili baya bir blog yazılmış...Şöyle bir bakındım hepsine...Aynı şeyleri yazmayacağım...Ben neyi sevdiysem onlardan bahsedip geçeceğim...Bir kere herkesin değindiği gibi gül hikayesi ne derin bir hikayedir öyle yaaaa....Gülünü bırakır gider...Onu cam fanusa koyar...Bişey olmasını istemez...Gül çok kaprislidir..Hiçbişeyden memnun olmaz...Prensi bıktırır...Dünya'ya gelen prens o kadar gülü bir arada görünce Tikiye döner ve 'Benim gülüm tek olduğunu söylemişti..Burada binlerce var ama o benim için çok önemli' Tilki ' Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir.' der ve
Prens de Dünyada ki güllere şöyle der:
“Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.”
Ve birde...
”Senin gezegenindeki insanlar” dedi Küçük Prens.
”Tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar ama yinede aradıklarını bulamıyorlar…”
”Evet bulamıyorlar ” diye yanıtladım onu.
”Halbuki,aradıkları tek bir gülde ya da bir yudum suda olabilir.”
”Haklısın” dedim.Bunun üzerine küçük prens şöyle dedi:
”Ama gözler gerçeği görmez ki.Yüreğiyle aramalı insan.”
Gittiği her gezegen bir ülkeyi anlatıyor denilmiş...Fakat bana farklı kişilikleri anlatıyormuş gibi geldi...Film öyle işlenmiş sanki...Benim favorim şapkacıydı...Dünyada ki yansıması nasıl da güzel anlatılmış...Bişeyi anlamadan dinlemeden , çıkar uğruna veya aptallıktan herşeyi alkışlayan insanlar....
Birde en bi favorim, beklemeyle ilgili olan kısımdı...
“Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim. Ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. İnsanın gelenekleri olmalıdır.”
Çok çoookkk güzel bir kitapmışşş..Filmi de o kadar hoşolmuş kii...Ne denebilir...Altta bir internet kopyası yazıyla anlatılsınnn....
Küçük Prens (Milliyet Gazetesi)
Yazar, Saint-Ekupery 1900 yılında Fransa'nın Lyon kendinde doğar.
Küçük yaşta babasını yitirir.
Sıkıntılı bir öğrencilik yaşamından sonra pilot olur.
İkinci Dünya Savaşında, Korsika'dan kaşif uçağı ile havalanır ve bir daha geri dönmez.
Yazar, çocuklara ve çocukuluğunu yitirmemiş büyüklere çok değer verir.
Saint-Exupery, "Küçük Prens" adlı bir kitap yazar.
Kitabında, hiç bir zaman yitirmediğine inandığı çocukluk dünyasını yaşamaktan mutluluk duyduğunu anlatır ve bu kitabı can dostu Leon Werh'e adar.
Yazar, kitabın önsözünde; "Bu kitabı koskoca bir adama adadığım için küçüklerden beni bağışlamalarını dilerim..." der.
Ayrıca önsözde, "Çocukları önemserken, çocukluğunu yitirmemiş büyükleri de ödüllendirir ve dostluğu yüceltir.
Özet
Yazar altı yaşında küçük bir çocuk iken, İlk Çağın ormanlarını anlatan bir kitap okur.
Kitapta gördüğü, avını yutmakta olan bir boğa yılanının resminden çok etkilenir ve ilk resmini çizer.
Bu resim, bir fili çiğnemeden yutan bir boğa yılanının resmidir.
Çizdiği resmi büyüklere gösterir ve onlara, "Resimden korkup korkmadıklarını" sorar.
Büyükler, "Şapkadan korkmanın çok anlamsız olduğunu" söylerler.
Çünkü resim, ilk bakışta foter türü şapkaya benzemektedir.
Küçük çocuk, resim anlaşılsın ve büyükler anlasın, diye boğa yılanını içten ve dıştan çizer.
Resmi yeniden büyüklere gösterir ve büyükler ona; "Resim çizmek yerine Coğrafya, Tarih, Matematik ve Gramer ile uğraşmasını" söylerler.
Çocuk büyüklerin bu cevabı karşısında, hayal kırıklığına uğrar ve ressam olma yerine pilot olmayı seçer.
Pilot olduktan sonra dünyanın, hemen hemen her tarafına uçar.
Bu geziler sırasında, ne zaman yeterince zeki olduğunu düşündüğü birine rastlasa, "Bakalım anlyabilecekler mi?" diye hemen 1 nolu resmi gösterir.
Ama görenlerin hepsi, bunun bir şapka olduğunu söylerler.
Yazar, bir gün Sahra Çölü üzerinde uçarken, uçağı arıza yapar ve çöle iniş yapmak zorunda kalır.
İndiği yer yerleşim yerlerinden çok uzaktadır.
Arıza yapan uçağı yalnız başına tamir etmeye çalışırken, duyduğu cılız ses O'nu çok şaşırtır.
Bu ses, "Lütfen bana bir koyun resmi çizin!" der.
Sesin sahibi, küçük bir erkek çocuğu ciddiyetle ona bakmaktadır.
Şaşkınlığından bir süre konuşamayan kahramanımızın Küçük Prens ile tanışması işte böyle olur.
Küçük Prens Usteroid Gök Taşı kuşağında küçük bir gezegenden dünyamıza gelmiştir.
Küçük Prens, sorulara çok nadir cevap vermektedir.
Buna rağmen yazarımızla Küçük Prens arasında derin bir dostluk meydana gelir.
Ön yargılardan uzaktır ve çocukluğun tertemiz saflığını bünyesinde barındırmaktadır.
Dünyaya geliş nedenini ve dünyada geçirmiş olduğu bir yılını anlatır.
Ancak bir oda büyüklüğünde olan bir Asteroid üzerinde yaşamaktadır.
Bir gün nereden geldiğini bilmediği bir tohum gezegenine (Usteroid'e) gelir.
Gezegeninde merakla tohumun yeşermesini bekleyen Küçük Prens'in en büyük korkusu tohumun Baobap ağacı tohumu olmasıdır.
Neyse ki korkulan olmaz ve tohum yeşerir.
Yeşeren tohum çok gzel bir gül oluverir.
Küçük Prens, gülün güzelliği karşısında çok şaşırır.
Çünkü gül, sahip olduğu en güzel şeydir ve onun evrende tek olduğuna inanmaktadır.
Fakat güzel gül, güzelliğinin farkındadır ve oldukça kibirlidir.
Bunun üzerine Küçük Prens, hüzünlü bir veda ile gezegeninden uzaklaşır ve üzerinde yalnız bir kişi yaşayan küzük gezegenleri ziyaret ederek dünyaya gelir.
Ziyaret ettiği ilk gezegende bir kral, ikincisinde kendini beğenmiş bir adam, üçüncüsünde bir ayyaş, dördüncüsünde çok meşgul bir işadamı, beşinci gezegende bir lamba yakıcısı, altıncı gezegende ise bir Coğrafyacı yaşamaktadır.
Bu gezegenlerin her biri küçük prensi çok şaşırtır ve büyüklerin ilgi alanlarına bir anlam veremez.
Yedinci gezegen dünyadır.
Dünya, Küçük Prens'e ilk bakışta çok vahbi bir yer olarak görülür.
Küçük Prens, bir süre sonra bir tilki ile dost olur.
Fakat dost olmadan önce tilkiyi evcilleştirmek zorunda kalır.
Dost olmak için evcilleştirilmeyi isteyen tilkidir ve bunun nasıl yapılacağını Küçük Prens'e anlatır.
Daha sonra bir gül bahçesinde binlerce gülü birarada gören Küçük Prens bu duruma çok şaşırır ama asıl önemli olanın kendi gülü olduğunu düşünür.
Çünkü o gül, Küçük Prens için özeldir.
Nihayet Küçük Pres'in dünyadan ayrılma zamanı gelir.
Küçük Prensin dünyadan ayrılmasına, insanı bir kaç saniyede öldürebilecek bir sarı yılan yardım edecektir.
Küçük Prensin küçücük bedeni, dünyadan ayrılıp kendi gezegenine gidebilmek için çok ağırdır ve bedenini dünyada bırakmak zorundadır.
Küçük Prens, gezegenine dönme zamanı geldiğinde, "halen çocukluğunu ylitirmemiş platomuza" şunları söyler:
-"Dışarıdan bakıldığında, acı çekiyormuşum gibi görülecek fakat ölüyormuş gibi görüneceğim."
-"Yanıma gelmemeliydin. Öldüğümü sanacaksın ama gerçekte ölmüş olmayacağım."
Ve ayrılma zamanı gelir.
Ayak bileğinin yanında sarı şimşek gibi bir ışık çakar.
Hiç bağırmaz.
Bir ağaç gibi yavaşça yere düşer.
Düşerken, en ufak bir ses bile çıkarmaz.
Kitabın sonunda yazar, okurlardan şu ricada bulunur:
Kitabın sonunda bir resim var.
Bu resme çok dikkatli bakın.
Eğer yolunuz bir gün Afrika'ya Sahra Çölüne düşerse, resimdeki tam bu noktaya gelirseniz, lütfen biraz bekleyiniz.
Küçük bir çocuk gülümseyerek size yaklaşacak olursa, altın sarısı bukleleri varsa ve hiç bir sorunuzu yanıtlamıyorsa, ne olur O'nu incitmeyin ve döndüğünü haber vermek için lütfen bana yazın.
Sıkıntılı bir öğrencilik yaşamından sonra pilot olur.
İkinci Dünya Savaşında, Korsika'dan kaşif uçağı ile havalanır ve bir daha geri dönmez.
Yazar, çocuklara ve çocukuluğunu yitirmemiş büyüklere çok değer verir.
Saint-Exupery, "Küçük Prens" adlı bir kitap yazar.
Kitabında, hiç bir zaman yitirmediğine inandığı çocukluk dünyasını yaşamaktan mutluluk duyduğunu anlatır ve bu kitabı can dostu Leon Werh'e adar.
Yazar, kitabın önsözünde; "Bu kitabı koskoca bir adama adadığım için küçüklerden beni bağışlamalarını dilerim..." der.
Ayrıca önsözde, "Çocukları önemserken, çocukluğunu yitirmemiş büyükleri de ödüllendirir ve dostluğu yüceltir.
Özet
Yazar altı yaşında küçük bir çocuk iken, İlk Çağın ormanlarını anlatan bir kitap okur.
Kitapta gördüğü, avını yutmakta olan bir boğa yılanının resminden çok etkilenir ve ilk resmini çizer.
Bu resim, bir fili çiğnemeden yutan bir boğa yılanının resmidir.
Çizdiği resmi büyüklere gösterir ve onlara, "Resimden korkup korkmadıklarını" sorar.
Büyükler, "Şapkadan korkmanın çok anlamsız olduğunu" söylerler.
Çünkü resim, ilk bakışta foter türü şapkaya benzemektedir.
Küçük çocuk, resim anlaşılsın ve büyükler anlasın, diye boğa yılanını içten ve dıştan çizer.
Resmi yeniden büyüklere gösterir ve büyükler ona; "Resim çizmek yerine Coğrafya, Tarih, Matematik ve Gramer ile uğraşmasını" söylerler.
Çocuk büyüklerin bu cevabı karşısında, hayal kırıklığına uğrar ve ressam olma yerine pilot olmayı seçer.
Pilot olduktan sonra dünyanın, hemen hemen her tarafına uçar.
Bu geziler sırasında, ne zaman yeterince zeki olduğunu düşündüğü birine rastlasa, "Bakalım anlyabilecekler mi?" diye hemen 1 nolu resmi gösterir.
Ama görenlerin hepsi, bunun bir şapka olduğunu söylerler.
Yazar, bir gün Sahra Çölü üzerinde uçarken, uçağı arıza yapar ve çöle iniş yapmak zorunda kalır.
İndiği yer yerleşim yerlerinden çok uzaktadır.
Arıza yapan uçağı yalnız başına tamir etmeye çalışırken, duyduğu cılız ses O'nu çok şaşırtır.
Bu ses, "Lütfen bana bir koyun resmi çizin!" der.
Sesin sahibi, küçük bir erkek çocuğu ciddiyetle ona bakmaktadır.
Şaşkınlığından bir süre konuşamayan kahramanımızın Küçük Prens ile tanışması işte böyle olur.
Küçük Prens Usteroid Gök Taşı kuşağında küçük bir gezegenden dünyamıza gelmiştir.
Küçük Prens, sorulara çok nadir cevap vermektedir.
Buna rağmen yazarımızla Küçük Prens arasında derin bir dostluk meydana gelir.
Ön yargılardan uzaktır ve çocukluğun tertemiz saflığını bünyesinde barındırmaktadır.
Dünyaya geliş nedenini ve dünyada geçirmiş olduğu bir yılını anlatır.
Ancak bir oda büyüklüğünde olan bir Asteroid üzerinde yaşamaktadır.
Bir gün nereden geldiğini bilmediği bir tohum gezegenine (Usteroid'e) gelir.
Gezegeninde merakla tohumun yeşermesini bekleyen Küçük Prens'in en büyük korkusu tohumun Baobap ağacı tohumu olmasıdır.
Neyse ki korkulan olmaz ve tohum yeşerir.
Yeşeren tohum çok gzel bir gül oluverir.
Küçük Prens, gülün güzelliği karşısında çok şaşırır.
Çünkü gül, sahip olduğu en güzel şeydir ve onun evrende tek olduğuna inanmaktadır.
Fakat güzel gül, güzelliğinin farkındadır ve oldukça kibirlidir.
Bunun üzerine Küçük Prens, hüzünlü bir veda ile gezegeninden uzaklaşır ve üzerinde yalnız bir kişi yaşayan küzük gezegenleri ziyaret ederek dünyaya gelir.
Ziyaret ettiği ilk gezegende bir kral, ikincisinde kendini beğenmiş bir adam, üçüncüsünde bir ayyaş, dördüncüsünde çok meşgul bir işadamı, beşinci gezegende bir lamba yakıcısı, altıncı gezegende ise bir Coğrafyacı yaşamaktadır.
Bu gezegenlerin her biri küçük prensi çok şaşırtır ve büyüklerin ilgi alanlarına bir anlam veremez.
Yedinci gezegen dünyadır.
Dünya, Küçük Prens'e ilk bakışta çok vahbi bir yer olarak görülür.
Küçük Prens, bir süre sonra bir tilki ile dost olur.
Fakat dost olmadan önce tilkiyi evcilleştirmek zorunda kalır.
Dost olmak için evcilleştirilmeyi isteyen tilkidir ve bunun nasıl yapılacağını Küçük Prens'e anlatır.
Daha sonra bir gül bahçesinde binlerce gülü birarada gören Küçük Prens bu duruma çok şaşırır ama asıl önemli olanın kendi gülü olduğunu düşünür.
Çünkü o gül, Küçük Prens için özeldir.
Nihayet Küçük Pres'in dünyadan ayrılma zamanı gelir.
Küçük Prensin dünyadan ayrılmasına, insanı bir kaç saniyede öldürebilecek bir sarı yılan yardım edecektir.
Küçük Prensin küçücük bedeni, dünyadan ayrılıp kendi gezegenine gidebilmek için çok ağırdır ve bedenini dünyada bırakmak zorundadır.
Küçük Prens, gezegenine dönme zamanı geldiğinde, "halen çocukluğunu ylitirmemiş platomuza" şunları söyler:
-"Dışarıdan bakıldığında, acı çekiyormuşum gibi görülecek fakat ölüyormuş gibi görüneceğim."
-"Yanıma gelmemeliydin. Öldüğümü sanacaksın ama gerçekte ölmüş olmayacağım."
Ve ayrılma zamanı gelir.
Ayak bileğinin yanında sarı şimşek gibi bir ışık çakar.
Hiç bağırmaz.
Bir ağaç gibi yavaşça yere düşer.
Düşerken, en ufak bir ses bile çıkarmaz.
Kitabın sonunda yazar, okurlardan şu ricada bulunur:
Kitabın sonunda bir resim var.
Bu resme çok dikkatli bakın.
Eğer yolunuz bir gün Afrika'ya Sahra Çölüne düşerse, resimdeki tam bu noktaya gelirseniz, lütfen biraz bekleyiniz.
Küçük bir çocuk gülümseyerek size yaklaşacak olursa, altın sarısı bukleleri varsa ve hiç bir sorunuzu yanıtlamıyorsa, ne olur O'nu incitmeyin ve döndüğünü haber vermek için lütfen bana yazın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder